Ana içeriğe atla

Erken Yoğun Davranışsal Eğitim ve Önemi



Güzel bir haftadan merhabalar. Bu hafta erken tanı ve erken müdahalenin sonrasında uygulamamız gereken erken ve yoğun davranışsal eğitim hakkında konuşacağız. Bu yazıya kaynaklık eden seminer, 7 Mayıs 2018 tarihinde, Ankara Üniversitesi Engelliler Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından organize edilen, konuşmacısı Prof. Dr. Gönül Kırcaali-İftar ve konusu OÇİDEP olan seminer. Hadi başlayalım.

Erken yoğun davranışsal eğitim programları nedir diye soracak olursanız en geç iki yaşında başlanan ve haftada en az yirmi saatlik bir eğitimi kapsayan eğitim sürecidir. İki yaşından sonra başladığınızda erken eğitim almış olur musunuz, bunu sorgulamanız gerekmektedir. Çünkü alt ve üst sınır erken, yoğun davranışsal eğitim için kritik bir öneme sahip değil. Neden mi? 11 yaşındaki otizmli bir birey henüz hiçbir eğitim almamışsa, onunla yine bu müdahaleyi uyguluyoruz da ondan.
Ülkemizde otizm tanısı maalesef iki yaşından sonra konulmakta, bu tanı konma süreci de oldukça uzun sürmekte. Bu nedenle erkenden eğitime başlama ihtimalimiz düşüyor. Bu, yine de umudumuzu kaybetmemize izin vermemeli. Çünkü bireyler birbirlerinden farklıdırlar ve eğitime ne zaman başlanırsa başlansın kârdır, bunu unutmamalı.

Erken yoğun davranışsal eğitim için, haftada en az yirmi saatlik eğitim şart! Ülkemizde devlet tarafından karşılanan iki ya da üç saatlik dersler yoğun eğitim kapsamına girmiyor. Yoğun bir eğitim almak istiyorsanız, haftada en az yirmi saatlik bir eğitim programı çıkarmalısınız. Otuz saatin üzerine çıkarmak zor olsa da ideal olan kırk saat. Bu, günümüzde dahi çoğu ülkede maddi sebeplerle uygulanamıyor. Yirmi saatlik uygulamaların da gayet geçerli ve işlevsel olduğunu kanıtlayan çalışmalar var.

Adı üzerinde; davranışsal eğitim! Davranışçı yaklaşımın prensipleri benimseniyor süreçte. Yani bol bol pekiştireç, uyaran, silikleştirme gibi ifadeler duyuyorsunuz. Davranışçı deyince de aklınıza eminim Uygulamalı Davranış Analizi geliyor. Evet, zaten erken, yoğun davranışsal eğitim buna dayanıyor.

Erken, yoğun davranışsal eğitim yani EYDE, daha ekonomik olduğu için evlerde uygulanmakta. Merkezlerde uygulamak zahmetli ve pahalı bir süreç ve öğrenilen becerilerin evde genellemesini yapmak bazen uzun zaman alabiliyor. Bu iki sebeple evde müdahale daha etkili ve kalıcı, aynı zamanda ekonomik.

EYDE'de bire bir eğitim söz konusudur. Bire bir eğitimi verenler sıklıkla özel eğitim öğretmenleri olmamaktadır. Bunun yerine; özel eğitim bölümü öğrencileri, lise mezunları ya da sertifikalı bireyler bu uygulamayı yaparken; özel eğitim öğretmenleri ya da Uygulamalı Davranış Analizi Uygulayıcıları tarafından koordine edilirler. Bu koordinasyon sayesinde daha ekonomik bir süreç yaşanmış olur. Özel eğitimci daha çok bireye ulaşmış olur.

Bire bir eğitimin yoğunluklu olduğu süreçte akran etkileşimi de ihmal edilmiyor. İdeal olan düzende günde dört saat bire bir eğitim, geriye kalan dört saatte ise akran etkileşiminin sağlanabileceği ortamlar oluşturuluyor. Ülkemizde de aslında yarım gün kreşlerle bu düzen sağlanmış oluyor ancak yoğun bireysel eğitim maalesef mümkün olamıyor.

EYDE en az iki yıl uygulanmalı. Üç yıl süren uygulamalar mevcut olsa da bu sürenin üstüne çıkmamak daha doğru. İki yıl içerisinde bireylere edinmesi gereken çoğu beceri sıklıkla verilebilmekte. Çünkü haftada en az yirmi saatlik bir eğitimden söz ediyorum.

EYDE'nin ilk kullanıldığı dönemlerde, davranışçı ekolün etkisi ile ceza yöntemlerinin kullanımı söz konusuydu. Ceza kullanımı artık günümüzde yok. Birinci sebep; bireye verilen değerin artmış olması. İkinci sebep; günümüz Özel Eğitimcilerinin uyguladıkları Yanlışsız Öğretim Yöntemleri'nde kullanılan ipucu sistemlerinin bireyin hata yapma ihmalini neredeyse sıfıra indirmiş olması. Bu iki sebep dolayısıyla cezaya artık gerek kalmadı. Cezanın kullanılmadığı bir eğitim programı da ister istemez daha etik, işlevsel ve kabul edilebilir hale geliyor bence.

EYDE'nin beş temel prensibi söz konusu. İlki, bireylerin eğlendikleri etkinlikleri içine alan süreçler yaşandığı için "olumlu etkileşimler". İkincisi, bireyin bildiği ve tanıdığı eşyalarla çalışarak ve bireye özgü pekiştireçler seçilerek sağlanan "güdülenme". (Güdülenme sadece pekiştireçle sağlanan bir durum değildir. Güdülenmenin olması için bir yandan bireyin bu süreçte mutlu olması hedeflenmelidir.) Üçüncü öge, başarı. Bireyin başarılı olma duygusunu olumlu pekiştirme ve yanlışsız öğretim yöntemlerindeki ipuçları ile sağlamak gerekmektedir. Dördüncü; özel eğitim sürecinin olmazsa olmazı "anne-baba katılımı". Son öge ise doğru yapılması gereken "planlama". Örneğin; ilk dönemlerde dil ve konuşma becerilerine ağırlık verilmesini planlamak doğru planlama.

Peki erken ve yoğun davranışsal eğitimin önemi nedir diye soracak olursanız maddeler halinde sıralayalım:

  • Erken eğitimle, herkesin dilinde olan "kritik dönem"i kaçırmamış oluyorsunuz. Çocuğunuzun öğrenmeye en açık olduğu dönemlerde ona destek olarak aslında en doğru şeyi yapıyorsunuz.
  • Yoğun eğitim ile, yine "kritik dönem"den bahsedecek olursak, bu dönemin en işlevsel ve verimli şekilde geçmesini sağlıyorsunuz.
  • Davranışçı ekolün prensiplerini uygulandığı için gelişim hızlı ve gözle görebiliyor oluyor. Tutulan kayıtlar, çizelgeler ve tablolar ile bireyin gelişimi an be an takip ediliyor. Bu takip ile birlikte bireye anında müdahale edilebiliyor ve süreç sekteye uğramıyor.
  • Birçok ülke maalesef bu sistemi kullanamıyor. Bunun sebebi tamamen maddi kaynaklar. Bire bir eğitim vermek ve her bir bireye ayrı bir ortam oluşturmak oldukça maliyetli ancak sarf edilen para ve çabanın sonucu bireylerin bağımsızlaşması olduğu için bazı ülkeler bunu göze alabiliyorlar. Burada önemli olan hangi bireye uygulanabileceği kararı. Bu kararı vermek için hiçbir önkoşul yok. Her bir bireye uygulanabilen ve her bir bireye, bireyin özelliklerine göre etkide bulunan bir sistem bu.
  • Birçok bilimsel çalışma ile bilimsel dayanaklı hale gelmiş ve birçok çalışmada kullanılmış olması da bizim için önemli bir durum. Birkaç yazı önce bilimsel dayanak ve bilimsellik üzerinde durmuştum, hatırlarsınız. Bu müdahalenin bilimsel dayanaklı olması, içimiz rahat kullanmamız için en güzel işaret.
  • Özellikle otizmli bireylerle uygulanan, uygulandığında da her bir bireye olumlu etkide bulunan ve uygulanan bireylerin %43'ünün bağımsız yaşam becerilerine ulaştığı görülen bir sistem bu. Bu çok önemli bir oran.
Umarım sizlere fikir veren ve hep birlikte öğrenmemizi sağlayan bir yazı olmuştur. Soru, görüş ve önerilerinizi bekliyor olacağım. Haftaya görüşmek üzere.


Güzel bir haftadan merhabalar. Bu hafta erken tanı ve erken müdahalenin sonrasında uygulamamız gereken erken ve yoğun davranışsal eğitim hakkında konuşacağız. Bu yazıya kaynaklık eden seminer, 7 Mayıs 2018 tarihinde, Ankara Üniversitesi Engelliler Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından organize edilen, konuşmacısı Prof. Dr. Gönül Kırcaali-İftar ve konusu OÇİDEP olan seminer. Hadi başlayalım.

Erken yoğun davranışsal eğitim programları nedir diye soracak olursanız en geç iki yaşında başlanan ve haftada en az yirmi saatlik bir eğitimi kapsayan eğitim sürecidir. İki yaşından sonra başladığınızda erken eğitim almış olur musunuz, bunu sorgulamanız gerekmektedir. Çünkü alt ve üst sınır erken, yoğun davranışsal eğitim için kritik bir öneme sahip değil. Neden mi? 11 yaşındaki otizmli bir birey henüz hiçbir eğitim almamışsa, onunla yine bu müdahaleyi uyguluyoruz da ondan.
Ülkemizde otizm tanısı maalesef iki yaşından sonra konulmakta, bu tanı konma süreci de oldukça uzun sürmekte. Bu nedenle erkenden eğitime başlama ihtimalimiz düşüyor. Bu, yine de umudumuzu kaybetmemize izin vermemeli. Çünkü bireyler birbirlerinden farklıdırlar ve eğitime ne zaman başlanırsa başlansın kârdır, bunu unutmamalı.

Erken yoğun davranışsal eğitim için, haftada en az yirmi saatlik eğitim şart! Ülkemizde devlet tarafından karşılanan iki ya da üç saatlik dersler yoğun eğitim kapsamına girmiyor. Yoğun bir eğitim almak istiyorsanız, haftada en az yirmi saatlik bir eğitim programı çıkarmalısınız. Otuz saatin üzerine çıkarmak zor olsa da ideal olan kırk saat. Bu, günümüzde dahi çoğu ülkede maddi sebeplerle uygulanamıyor. Yirmi saatlik uygulamaların da gayet geçerli ve işlevsel olduğunu kanıtlayan çalışmalar var.

Adı üzerinde; davranışsal eğitim! Davranışçı yaklaşımın prensipleri benimseniyor süreçte. Yani bol bol pekiştireç, uyaran, silikleştirme gibi ifadeler duyuyorsunuz. Davranışçı deyince de aklınıza eminim Uygulamalı Davranış Analizi geliyor. Evet, zaten erken, yoğun davranışsal eğitim buna dayanıyor.

Erken, yoğun davranışsal eğitim yani EYDE, daha ekonomik olduğu için evlerde uygulanmakta. Merkezlerde uygulamak zahmetli ve pahalı bir süreç ve öğrenilen becerilerin evde genellemesini yapmak bazen uzun zaman alabiliyor. Bu iki sebeple evde müdahale daha etkili ve kalıcı, aynı zamanda ekonomik.

EYDE'de bire bir eğitim söz konusudur. Bire bir eğitimi verenler sıklıkla özel eğitim öğretmenleri olmamaktadır. Bunun yerine; özel eğitim bölümü öğrencileri, lise mezunları ya da sertifikalı bireyler bu uygulamayı yaparken; özel eğitim öğretmenleri ya da Uygulamalı Davranış Analizi Uygulayıcıları tarafından koordine edilirler. Bu koordinasyon sayesinde daha ekonomik bir süreç yaşanmış olur. Özel eğitimci daha çok bireye ulaşmış olur.

Bire bir eğitimin yoğunluklu olduğu süreçte akran etkileşimi de ihmal edilmiyor. İdeal olan düzende günde dört saat bire bir eğitim, geriye kalan dört saatte ise akran etkileşiminin sağlanabileceği ortamlar oluşturuluyor. Ülkemizde de aslında yarım gün kreşlerle bu düzen sağlanmış oluyor ancak yoğun bireysel eğitim maalesef mümkün olamıyor.

EYDE en az iki yıl uygulanmalı. Üç yıl süren uygulamalar mevcut olsa da bu sürenin üstüne çıkmamak daha doğru. İki yıl içerisinde bireylere edinmesi gereken çoğu beceri sıklıkla verilebilmekte. Çünkü haftada en az yirmi saatlik bir eğitimden söz ediyorum.

EYDE'nin ilk kullanıldığı dönemlerde, davranışçı ekolün etkisi ile ceza yöntemlerinin kullanımı söz konusuydu. Ceza kullanımı artık günümüzde yok. Birinci sebep; bireye verilen değerin artmış olması. İkinci sebep; günümüz Özel Eğitimcilerinin uyguladıkları Yanlışsız Öğretim Yöntemleri'nde kullanılan ipucu sistemlerinin bireyin hata yapma ihmalini neredeyse sıfıra indirmiş olması. Bu iki sebep dolayısıyla cezaya artık gerek kalmadı. Cezanın kullanılmadığı bir eğitim programı da ister istemez daha etik, işlevsel ve kabul edilebilir hale geliyor bence.

EYDE'nin beş temel prensibi söz konusu. İlki, bireylerin eğlendikleri etkinlikleri içine alan süreçler yaşandığı için "olumlu etkileşimler". İkincisi, bireyin bildiği ve tanıdığı eşyalarla çalışarak ve bireye özgü pekiştireçler seçilerek sağlanan "güdülenme". (Güdülenme sadece pekiştireçle sağlanan bir durum değildir. Güdülenmenin olması için bir yandan bireyin bu süreçte mutlu olması hedeflenmelidir.) Üçüncü öge, başarı. Bireyin başarılı olma duygusunu olumlu pekiştirme ve yanlışsız öğretim yöntemlerindeki ipuçları ile sağlamak gerekmektedir. Dördüncü; özel eğitim sürecinin olmazsa olmazı "anne-baba katılımı". Son öge ise doğru yapılması gereken "planlama". Örneğin; ilk dönemlerde dil ve konuşma becerilerine ağırlık verilmesini planlamak doğru planlama.

Peki erken ve yoğun davranışsal eğitimin önemi nedir diye soracak olursanız maddeler halinde sıralayalım:

  • Erken eğitimle, herkesin dilinde olan "kritik dönem"i kaçırmamış oluyorsunuz. Çocuğunuzun öğrenmeye en açık olduğu dönemlerde ona destek olarak aslında en doğru şeyi yapıyorsunuz.
  • Yoğun eğitim ile, yine "kritik dönem"den bahsedecek olursak, bu dönemin en işlevsel ve verimli şekilde geçmesini sağlıyorsunuz.
  • Davranışçı ekolün prensiplerini uygulandığı için gelişim hızlı ve gözle görebiliyor oluyor. Tutulan kayıtlar, çizelgeler ve tablolar ile bireyin gelişimi an be an takip ediliyor. Bu takip ile birlikte bireye anında müdahale edilebiliyor ve süreç sekteye uğramıyor.
  • Birçok ülke maalesef bu sistemi kullanamıyor. Bunun sebebi tamamen maddi kaynaklar. Bire bir eğitim vermek ve her bir bireye ayrı bir ortam oluşturmak oldukça maliyetli ancak sarf edilen para ve çabanın sonucu bireylerin bağımsızlaşması olduğu için bazı ülkeler bunu göze alabiliyorlar. Burada önemli olan hangi bireye uygulanabileceği kararı. Bu kararı vermek için hiçbir önkoşul yok. Her bir bireye uygulanabilen ve her bir bireye, bireyin özelliklerine göre etkide bulunan bir sistem bu.
  • Birçok bilimsel çalışma ile bilimsel dayanaklı hale gelmiş ve birçok çalışmada kullanılmış olması da bizim için önemli bir durum. Birkaç yazı önce bilimsel dayanak ve bilimsellik üzerinde durmuştum, hatırlarsınız. Bu müdahalenin bilimsel dayanaklı olması, içimiz rahat kullanmamız için en güzel işaret.
  • Özellikle otizmli bireylerle uygulanan, uygulandığında da her bir bireye olumlu etkide bulunan ve uygulanan bireylerin %43'ünün bağımsız yaşam becerilerine ulaştığı görülen bir sistem bu. Bu çok önemli bir oran.
Umarım sizlere fikir veren ve hep birlikte öğrenmemizi sağlayan bir yazı olmuştur. Soru, görüş ve önerilerinizi bekliyor olacağım. Haftaya görüşmek üzere.


Güzel bir haftadan merhabalar. Bu hafta erken tanı ve erken müdahalenin sonrasında uygulamamız gereken erken ve yoğun davranışsal eğitim hakkında konuşacağız. Bu yazıya kaynaklık eden seminer, 7 Mayıs 2018 tarihinde, Ankara Üniversitesi Engelliler Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından organize edilen, konuşmacısı Prof. Dr. Gönül Kırcaali-İftar ve konusu OÇİDEP olan seminer. Hadi başlayalım.

Erken yoğun davranışsal eğitim programları nedir diye soracak olursanız en geç iki yaşında başlanan ve haftada en az yirmi saatlik bir eğitimi kapsayan eğitim sürecidir. İki yaşından sonra başladığınızda erken eğitim almış olur musunuz, bunu sorgulamanız gerekmektedir. Çünkü alt ve üst sınır erken, yoğun davranışsal eğitim için kritik bir öneme sahip değil. Neden mi? 11 yaşındaki otizmli bir birey henüz hiçbir eğitim almamışsa, onunla yine bu müdahaleyi uyguluyoruz da ondan.
Ülkemizde otizm tanısı maalesef iki yaşından sonra konulmakta, bu tanı konma süreci de oldukça uzun sürmekte. Bu nedenle erkenden eğitime başlama ihtimalimiz düşüyor. Bu, yine de umudumuzu kaybetmemize izin vermemeli. Çünkü bireyler birbirlerinden farklıdırlar ve eğitime ne zaman başlanırsa başlansın kârdır, bunu unutmamalı.

Erken yoğun davranışsal eğitim için, haftada en az yirmi saatlik eğitim şart! Ülkemizde devlet tarafından karşılanan iki ya da üç saatlik dersler yoğun eğitim kapsamına girmiyor. Yoğun bir eğitim almak istiyorsanız, haftada en az yirmi saatlik bir eğitim programı çıkarmalısınız. Otuz saatin üzerine çıkarmak zor olsa da ideal olan kırk saat. Bu, günümüzde dahi çoğu ülkede maddi sebeplerle uygulanamıyor. Yirmi saatlik uygulamaların da gayet geçerli ve işlevsel olduğunu kanıtlayan çalışmalar var.

Adı üzerinde; davranışsal eğitim! Davranışçı yaklaşımın prensipleri benimseniyor süreçte. Yani bol bol pekiştireç, uyaran, silikleştirme gibi ifadeler duyuyorsunuz. Davranışçı deyince de aklınıza eminim Uygulamalı Davranış Analizi geliyor. Evet, zaten erken, yoğun davranışsal eğitim buna dayanıyor.

Erken, yoğun davranışsal eğitim yani EYDE, daha ekonomik olduğu için evlerde uygulanmakta. Merkezlerde uygulamak zahmetli ve pahalı bir süreç ve öğrenilen becerilerin evde genellemesini yapmak bazen uzun zaman alabiliyor. Bu iki sebeple evde müdahale daha etkili ve kalıcı, aynı zamanda ekonomik.

EYDE'de bire bir eğitim söz konusudur. Bire bir eğitimi verenler sıklıkla özel eğitim öğretmenleri olmamaktadır. Bunun yerine; özel eğitim bölümü öğrencileri, lise mezunları ya da sertifikalı bireyler bu uygulamayı yaparken; özel eğitim öğretmenleri ya da Uygulamalı Davranış Analizi Uygulayıcıları tarafından koordine edilirler. Bu koordinasyon sayesinde daha ekonomik bir süreç yaşanmış olur. Özel eğitimci daha çok bireye ulaşmış olur.

Bire bir eğitimin yoğunluklu olduğu süreçte akran etkileşimi de ihmal edilmiyor. İdeal olan düzende günde dört saat bire bir eğitim, geriye kalan dört saatte ise akran etkileşiminin sağlanabileceği ortamlar oluşturuluyor. Ülkemizde de aslında yarım gün kreşlerle bu düzen sağlanmış oluyor ancak yoğun bireysel eğitim maalesef mümkün olamıyor.

EYDE en az iki yıl uygulanmalı. Üç yıl süren uygulamalar mevcut olsa da bu sürenin üstüne çıkmamak daha doğru. İki yıl içerisinde bireylere edinmesi gereken çoğu beceri sıklıkla verilebilmekte. Çünkü haftada en az yirmi saatlik bir eğitimden söz ediyorum.

EYDE'nin ilk kullanıldığı dönemlerde, davranışçı ekolün etkisi ile ceza yöntemlerinin kullanımı söz konusuydu. Ceza kullanımı artık günümüzde yok. Birinci sebep; bireye verilen değerin artmış olması. İkinci sebep; günümüz Özel Eğitimcilerinin uyguladıkları Yanlışsız Öğretim Yöntemleri'nde kullanılan ipucu sistemlerinin bireyin hata yapma ihmalini neredeyse sıfıra indirmiş olması. Bu iki sebep dolayısıyla cezaya artık gerek kalmadı. Cezanın kullanılmadığı bir eğitim programı da ister istemez daha etik, işlevsel ve kabul edilebilir hale geliyor bence.

EYDE'nin beş temel prensibi söz konusu. İlki, bireylerin eğlendikleri etkinlikleri içine alan süreçler yaşandığı için "olumlu etkileşimler". İkincisi, bireyin bildiği ve tanıdığı eşyalarla çalışarak ve bireye özgü pekiştireçler seçilerek sağlanan "güdülenme". (Güdülenme sadece pekiştireçle sağlanan bir durum değildir. Güdülenmenin olması için bir yandan bireyin bu süreçte mutlu olması hedeflenmelidir.) Üçüncü öge, başarı. Bireyin başarılı olma duygusunu olumlu pekiştirme ve yanlışsız öğretim yöntemlerindeki ipuçları ile sağlamak gerekmektedir. Dördüncü; özel eğitim sürecinin olmazsa olmazı "anne-baba katılımı". Son öge ise doğru yapılması gereken "planlama". Örneğin; ilk dönemlerde dil ve konuşma becerilerine ağırlık verilmesini planlamak doğru planlama.

Peki erken ve yoğun davranışsal eğitimin önemi nedir diye soracak olursanız maddeler halinde sıralayalım:

  • Erken eğitimle, herkesin dilinde olan "kritik dönem"i kaçırmamış oluyorsunuz. Çocuğunuzun öğrenmeye en açık olduğu dönemlerde ona destek olarak aslında en doğru şeyi yapıyorsunuz.
  • Yoğun eğitim ile, yine "kritik dönem"den bahsedecek olursak, bu dönemin en işlevsel ve verimli şekilde geçmesini sağlıyorsunuz.
  • Davranışçı ekolün prensiplerini uygulandığı için gelişim hızlı ve gözle görebiliyor oluyor. Tutulan kayıtlar, çizelgeler ve tablolar ile bireyin gelişimi an be an takip ediliyor. Bu takip ile birlikte bireye anında müdahale edilebiliyor ve süreç sekteye uğramıyor.
  • Birçok ülke maalesef bu sistemi kullanamıyor. Bunun sebebi tamamen maddi kaynaklar. Bire bir eğitim vermek ve her bir bireye ayrı bir ortam oluşturmak oldukça maliyetli ancak sarf edilen para ve çabanın sonucu bireylerin bağımsızlaşması olduğu için bazı ülkeler bunu göze alabiliyorlar. Burada önemli olan hangi bireye uygulanabileceği kararı. Bu kararı vermek için hiçbir önkoşul yok. Her bir bireye uygulanabilen ve her bir bireye, bireyin özelliklerine göre etkide bulunan bir sistem bu.
  • Birçok bilimsel çalışma ile bilimsel dayanaklı hale gelmiş ve birçok çalışmada kullanılmış olması da bizim için önemli bir durum. Birkaç yazı önce bilimsel dayanak ve bilimsellik üzerinde durmuştum, hatırlarsınız. Bu müdahalenin bilimsel dayanaklı olması, içimiz rahat kullanmamız için en güzel işaret.
  • Özellikle otizmli bireylerle uygulanan, uygulandığında da her bir bireye olumlu etkide bulunan ve uygulanan bireylerin %43'ünün bağımsız yaşam becerilerine ulaştığı görülen bir sistem bu. Bu çok önemli bir oran.
Umarım sizlere fikir veren ve hep birlikte öğrenmemizi sağlayan bir yazı olmuştur. Soru, görüş ve önerilerinizi bekliyor olacağım. Haftaya görüşmek üzere.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Metreküp – Kilogram Çevirme – Hesaplama Tablosu

Ağırlık birimleri hesaplama cetvelinden kilogramı metreküpe çevirme ve metreküpü kilograma çevirme örnekleri aşağıda yer almaktadır. METREKÜP KİLOGRAM ÇEVİRME ÖRNEKLERİ Aşağıda kullanılan metreküp – kilo çevirme formülü ayrıntılı değerlendirmeler dikkate alınmadan hesaplanmıştır. Yani halk arasındaki tabir ile düz hesaptır. Dolayısıyla bilimsel çalışmalarda dikkate alınmamalıdır. 1 m3 kaç kilogram eder?    1000 kg eder 2 m3 kaç kilogram eder?    2000 kg eder 3 m3 kaç kilogram eder?    3000 kg eder 4 m3 kaç kilogram eder?    4000 kg eder 5 m3 kaç kilogram eder?    5000 kg eder 6 m3 kaç kilogram eder?    6000 kg eder 7 m3 kaç kilogram eder?    7000 kg eder 8 m3 kaç kilogram eder?    8000 kg eder 9 m3 kaç kilogram eder?    9000 kg eder 10 m3 kaç kilogram eder?    10000 kg eder 11 m3 kaç kilogram eder?    11000 kg eder 12 m3 kaç kilogram eder?    12000 kg eder 13 m3 kaç kilogram eder?    13000 kg eder 14 m3 kaç kilogram eder?    14000 kg eder 15 m3 kaç kilogr

1 Metreküp Kum Kaç El Arabası – Kaç Kürek Yapar

Ağırlık formülleri örnekleri rehberinden 1 metreküp kum – kürek çevirme ve 1 el arabası kum – kürek ölçüleri hesaplama ve birim çevirme ile ilgili bilgiler aşağıdaki satırda bulunmaktadır. 1 METREKÜP KUM – EL ARABASI – 1 METREKÜP KUM ÇEVİRME 1 metreküp kum kaç el arabası yapar? 20 el arabası eder. 1 el arabası kum kaç metreküp yapar? 0,5 m3 eder. 1 METREKÜP KUM – KÜREK – 1 METREKÜP KUM   ÇEVİRME 1 metreküp kum kaç kürek yapar? 400 kürek eder. 1 kürek kum kaç metreküp yapar? 0,005 m3 eder. Hesaplamada yararlanılan terimler: kaç metreküp kumdur, kaç el arabasıdır, kaç kürektir Hesaplamada yararlanılan kısaltmalar: Metreküp’ün kısaltması m3, El arabası’nin kısaltması ea, Kürek’ın kısaltması kürek Burada 1 metreküp kum – kürek hesaplama ve 1 metreküp kum – el arabası hesaplama örnekleri verilmiştir. Bu sayfada alan 1 metreküp kum hesaplama tablosu ve birim çevirici değerleri yaklaşık değerlerdir ve dolayısıyla kesin rakamları ifade etmez. Formüller vasıtasıyla hesaplanmış ol

Ustalık Belgesi Alma Koşulları

 Ustalık Belgesi Alma Koşulları Denklik İşlemleri Yeni Yönetmeliğe Göre Ustalık Belgesi Nasıl Alınır? Kimler Alabilir? Ustalık Belgesi Kapsamındaki Meslekler, Denklik Yoluyla Nasıl Alınır, Kapsamındaki Meslek Dalları Hakkında Sorularının Cevabı İçin Yazımızı Okumaya Devam Edeniz. Ustalık Belgesi Sahipleri Mesleklerinde Bağımsız İşyeri Açabilirler. Yanlarında Çırak Çalıştırmak İsteyen Belge Sahiplerinin Usta Öğreticilik Belgesi Alması Gereklidir. Usta Öğreticilik Belgesi Alma Şartları İçin Buradaki Yazılarımızı Okuyabilirsiniz. Kalfalık Ve Ustalık Sınavları Mesleki Eğitim Merkezleri Yılda 6 Kez, İki Ayda Bir Yapılır. Ustalık Sınavı Tarihleri En Geç 1 Hafta Önceden İlan Edilir. Sınavlarda Başarılı Olanlar Belge Alırken, Başarısız Olanlar Bir Sonraki Eğitim Döneminde Sadece Başarısız Oldukları Derslerden Sınava Girerler. Bir Adayın 4 Yıl 12 Dönem Sınava Girme Hakkı Bulunmaktadır. Bu Süre Zarfında Sınava Girmeyenler Haklarını Kaybederler. Hastane, Hapishane, Askerlik Ve Benzeri Sınava Gire